Konfor alanı son yıllarda hayatımıza giren ve hepimizin severek kullandığı bir tanımlama oldu. Sanki bir durumu anlatmakta eksiklik hissediyorduk da tam oradan tamamlandık. Bu ifadeyle, genel olarak alışkanlıklarımız, kendimiz için oluşturduğumuz ve güvenli bularak değiştirmeye teşebbüs etmediğimiz her durum anlatılmak isteniyor. Yapılan pek çok çalışma, bizi konfor alanımızın dışına çıkarmayı vadediyor ve konfor alanı sanki koşarak kaçılması gereken, insanı tüketen ve ömrünü harcayan bir bağımlılıkmış gibi lanse ediliyor. Sahiden böyle mi? Konfor alanı mutlaka terkedilmesi gereken güvenli limanımız, taş duvarlarla ördüğümüz kalemiz, Rapunzel gibi kendimizi içine hapsettiğimiz kulemiz mi? Konfor alanı ne?

Bana göre konfor alanı, hayatın içinde deneyimler ve kazanımlar doğrultusunda kendimiz için inşa ettiğimiz herşey. Konfor alanı olarak ifade ettiğimiz yerde emekle elde ettiklerimiz, gözyaşlarıyla öğrendiklerimiz, alın teriyle hayatımıza kattıklarımız var. Onun için, konfor alanı dediğimiz yer, herkes için tek ve biricik. Kimse kimseyi var olan o alandan söküp atamayacağı gibi, isteği dışında bir adım öteye de götüremiyor. Çünkü öyle elde edilen bir yerle kurulan bağ, gözü kapalı bırakılıp feda edilecek gibi de durmuyor.

Tam bu noktada, bu alanda kalsak ne olur, çıksak ne olur diye bir soru geliyor aklıma. Ve gözümün önünde kocaman bir ev metaforu beliriyor. O ev bizim hayatta sahip olabileceklerimizi, gerçekleştirebileceklerimizi ve kendi öz potansiyalimizi simgeliyor. Ve konfor alanı o evin bir katı. O katta ihtiyaç duyduğumuz herşey var. Kendi keyfimizce dekore etmişiz ve sevdiğimiz, beğendiğimiz, rahat olduğumuz bir alan. Ama evin bir de üst katları var. Bu ev kaç kat bilmiyoruz. Üst katta bir spor salonu, terasta havuz, dışarda bahçesi ve belki deniz kenarında kumsalı da olabilir. Hiçbirinden haberimiz yok. Aynı dört duvar arasında yaşıyoruz. Şikayetçi olduğumuz konular olduğunda -eve fare girebilir, su basabilir, ihtiyaçlarımız değiştiğinden evin küçük geldiğini hissedebiliriz- kendimizi harekete geçmekten alıkoyuyoruz. Üst kata çıkan merdivenlerin ışığı yanmıyor, bahçeye açılan kapı belki kilitli ve pencereleri açıp kafamızı dışarı uzatmak ürkütücü görünüyor. İşte konfor alanı o tek kat. O tek kat evdeki oturduğunuz hep aynı koltuk. Mutfaktaki sandalye, aynı bardak tabak. Kendimize çizdiğimiz tüm sınırlar bir süre sonra alışkanlığa dönüşüp konfor alanımız haline geliyor.

Ve yine bana göre, bu alanı tümüyle terketmek ve yok saymak yerine sınırlarında dolaşmak, o sınırları genişletmek için küçük adımlar atmak, keşfe ve yeniliğe açık olmak, evrende bizim için tasarlanan o harika evin tadını daha çok çıkarmamıza ve hayatı daha dolu dolu yaşamamıza yardım ediyor.

Siz, sizin için nelerin konfor alanı olduğunun farkında mısınız? Bu alanın sınırları genişleyebilir mi?

4.8 6 votes
Article Rating