Ne yıl ama…
Fırtına gibi başladı, öyle de devam ediyor. Ayak seslerini hepimiz 2018’den itibaren duymaya başlamıştık aslında. Pek çoğumuzun hayatında köklü değişimler olmaya başlamıştı. Astrolojik olarak bunu ay düğümlerinin yengeç- oğlak aksına geçmesi ve bu aksta tutulmalar olmasıyla izah edebiliriz. Ancak diğer taraftan da sanki bir gün odanın perdeleri açıldı ve heryer güneşle doldu. Pek çok şey gördük o ışığın etkisiyle. Dünya, hayatlarımız, ilişkilerimiz, değerlerimiz parlayan ışıklar altında ayan beyan ortadaydı. Bazılarımız duruma adapte olup aksiyon almayı seçerken, bir bölümümüz kenarda duran gözlüğünü alıp taktı ve aynı loşluğa kavuştu. Çünkü gördüklerini kabullenmek ve odayı yeni baştan dizayn etmek zordu. Ve diğer bir kısmımız ise kapıyı açıp odadan çıktı /kaçtı. Her neyse…
O günkü farkındalıkla, bilinçle ve seçimlerle ne olması gerekiyorsa, o oldu…
Ama zaman ne dümdüz ilerleyen ne de duran birşeydi.
Kendi ritminde ve kendi düzenince aktı.
Zaman akarken, odalarını temizlemeye girişenlerden bazıları da çok yoruldu. Eeeeeh yeter, günyüzü göremeyecek miyim deyip elindeki bezi bir köşeye fırlattığı gibi kendini en yakındaki koltuğa attı. Gözlüğünü takanlar herşey eskisi gibiymiş, çok güzelmiş, çok mutluymuş, herşeyi şahane yaparmış gibi devam etti. Odadan kaçıp gidenler, odayı suçladı, perdeleri suçladı, perdeleri açanı suçladı, odayı özledi, odadan nefret etti, kendi kabuğuna çekildi…
Aslında herşey böyle oldu…
Ama zaman durmadığı gibi, hayat da aynı yerde ve aynı düzende durmuyordu. Üstelik insanoğlunun daha çok işi vardı. Hayatta değişmeyen tek şey değişimdi ama insanlar alıştıkları düzeni korumayı seviyordu. E o zaman biraz hareket, biraz aksiyon, biraz hüzün, biraz keder, biraz korku, biraz endişe, biraz merak karışımı duyguları ortaya çıkarıverecek bir şey oluverdi.
Aniden.
Ya da yavaşça.
Bilmiyoruz.
Bir şey oldu, olmakta.
İdrak etmenin zaman aldığı, kabul etmenin henüz gerçekleşemediği, serbest bırakmaya kimsenin henüz teşebbüs etmediği bir şey oldu, oluyor.
Kollektiften bireye, bireyden kolektife yağmur gibi akıyor duygular.
Herkes kendi odasının içinde, gözlüğü bir yana atılmış, koltuklar kaldırılmış, perdeler uçuşarak duruyor. Rüzgar esiyor dört bir yandan ve hava buram buram değişim kokuyor.
Değişimin ne yana olacağı belirsiz. Bir oda dolusu bavul, eşya, paçavra ve kıymetli sandıklarımızla duruyoruz. Saçlarımız uçuşuyor ve uzaklardan bir özgürlük şarkısı duyulsa da etraf ölüm kokuyor.
Şimdi, şu an sadece duruyoruz. Belirsiz bir vakte kadar.
Ne zaman ki iki ayağının üstünde kendi gücüyle durduğunu farkedecek insanlık, o zaman karar verecek neyi atıp neyi tutacağına.
Şimdi duruyoruz…
Özgürlüğün ve ölümün ortasında…