İçinde bulunduğumuz zaman diliminde aynı anda pek çok şey yapmanın büyük bir üstünlük olduğu hem bilincimize, hem bilinçaltımıza sürekli vurgulanıyor.Böyle insanlar el üstünde tutulup herşeye yetişebilen ahtapot gibi insanlar övülüyor.
Kadınlara hem çocuk hem kariyer yapamazlarsa eksik oldukları içten içe hissettiriliyor.
Bizde canımızı dişimize takıp durmaksızın koşturuyor, gün boyu herşeye yetişmeye çalışıyor, bu uğurda kendimizi unutuyor, gerçekten ne istediğimizi düşünecek bir dakika bile fırsat bulamıyoruz.
Modern dünya denen büyük bir illüzyonun içinde sürükleniyoruz. Ve sürüklenirken, her an güçlü görünme kaygısını taşıyıp, herşeyi kontrol etmezsek kurduğumuz sistemin çökeceği yanılgısını yaşıyoruz. Bunun bizi daha dirençli, daha güçlü, daha mücadeleci kıldığına dair inancımız tam. Demirden zırhımıza hiçbir etkenin zarar vermediğinden öylesine eminiz ki, en yakınlarımız dahi, o zırhın altında gerçekten nasıl bir insanın olduğunu bilmiyor.
Yorgunluktan ölsek de hiçkimse yardıma gelmiyor…
Kolumuzu kıpırdatamayacak kadar hasta olsak da eve git dinlen diyen çıkmıyor…
Üstüste biriken faturalardan boğulduğumuzda dahi, başvurduğumuz kurumlar dışında kimseden destek gelmiyor.
Çünkü zırh çok parlak, çok sağlam, herşeye karşı çok dayanıklı. İçinde kanlı canlı nasıl bir hayat sürüldüğü asla dışarı sızmıyor.
Ne zamana kadar?
Günlük koşuşturmaca içinde durup sakin bir nefes aldığımızda zihnimizde beliren “nereye koşuyorum” sorusunu sorana kadar. O ilk farkındalıklı nefesten sonra anlıyoruz ki zırhın metali kalbimizi üşütüyor, bedenimizi sıkıştırıyor, zihnimize çerçeve çizip onun içinde kalmaya zorluyor…
Modern dünya dediğimiz illüzyon, insandan bir robot inşa etmeye doğru koşar adım gidiyor.
Durmaya, farketmeye, nefes almaya ne dersiniz?